Dış Politika Vizyonumuz
Dünya ve Dış Politika Vizyonumuz
Dünya ve Dış Politika Vizyonumuz
On yıl önce biz büyük bir sevdayla, kendimizi adadığımız yüce bir idealle yola çıktık.
Bu ideal, Türkiye’yi küresel güç dengesinin önemli aktörlerinden biri haline getirmek, bölgesinde barış ve istikrarı tesis için çalışan belirleyici ülke konumuna yükseltmekti.
Biz, bu Türkiye idealinden bahsettikçe, bizi hayalperestlikle itham edenler oldu. “Nasıl yapacaksınız, ekonomisi iflas etmek üzere olan, herkesle sorunlu bir ülkeyi nasıl küresel ve bölgesel aktör konumuna yükselteceksiniz” diyerek, bize inanmayanlar oldu. Ama biz bir lahza dahi tereddüt duymadık.
Zira bizim bir büyük ve güçlü Türkiye tasavvurumuz var. Sevdamız Türkiye, dayanağımız millettir. Meşruiyetimizin ve gücümüzün kaynağı hizmetçisi olduğumuz milletimizdir.
Bizim AK Parti olarak dış politikada üstelendiğimiz misyon, tarih yorumumuz, medeniyet tasavvurumuz ve 2023 Türkiye vizyonumuz doğrultusunda üzerimize yüklenen büyük sorumluluğun gereğini yerine getirmek ve bu emaneti gelecek nesillere devretmektir.
Gelecek yıllarda, bugünkü küresel siyasi ve ekonomik sistemde, BM’nin yapısında, ülkeler ve milletler arası ilişkilerde büyük değişimler yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Hedefimiz ve idealimiz, bu dönüşümde Türkiye’nin, yeni sistemin ve düzenin, kurucu ve belirleyici ülkeler arasında yer almasını sağlamaktır.
Bu yolda en büyük güvencemiz, milletimize olan inancımız ve milletimizin bize gösterdiği teveccühtür.
AK Parti olarak Türkiye’yi ve dış politikamızı tek boyutlu bir yaklaşımla ele almıyoruz. Tam tersine Türkiye’nin derin tarihini, uygarlık coğrafyasını ve son 10 yılda ürettiği siyasetten ve ekonomik istikrardan kaynaklanan birikimi çok-yönlü ve çok-boyutlu bir perspektif çerçevesinde değerlendiriyoruz.
Türkiye, bölgesel bir çekim merkezi, bir odak merkezi ve uluslararası ilişkiler merkezi olma niteliğini güçlendirmekte, derinleştirmektedir. Gerek bölgemizde, gerekse küresel siyasette pozitif yaklaşımı benimseyen tüm aktörler, taraflar ve gruplarla beraber, yeni bir dili ve yeni bir dünya vizyonunu inşa ediyoruz.
AK Parti olarak, milletimizin kendine güvenini örseleyen, dış politikamıza pranga vuran sendromları ortaya koyduğumuz vizyonla ortadan kaldırdık.
Bugün her alanda kendine güvenen, özgün vizyonunu ortaya koyan, içinde bulunduğu coğrafyayı tehdit algılamasıyla değil, barış, istikrar ve işbirliği perspektifiyle değerlendiren bölgesel güç ve küresel aktör Türkiye vardır.
Türkiye, bölgedeki ihtilafların tarafı değil, çözüm için katkısı aranan, görüşüne ve arabuluculuğuna başvurulan ülkedir.
Bugün Türkiye, demokratik gelişmişliği ve ekonomik kalkınmasıyla, bölgesel barış ve istikrarın teminatıdır.
Türkiye’nin, bölgesinde ve dünyada, tarihi ve kritik bir rol oynaması mukadderdir.
Bu bağlamda, iki temel prensiple hareket ettik. Birincisi küresel ve bölgesel gelişmeleri doğru okuyan, gerekli adımları zamanlıca atan, anlık çıkar hesaplarının üstüne çıkan, değerlerimize bağlı, ilkeli ve kararlı politikalar benimsedik.
İkincisi, Türkiye’nin tarihi ve coğrafyasını stratejik derinlik perspektifiyle yeniden yorumlayarak, Türkiye merkezli, kendi vizyonumuzu, stratejimizi ve çözüm önerilerimizi ortaya koyan ve gelişmeleri yönlendirmeye matuf dinamik bir dış politika izledik.
İktidara geldiğimizde, Türk dış politikasının temel ilkelerinden birisini özgürlük-güvenlik denklemindeki dengeyi bireysel ve toplumsal özgürlükler lehine değiştirmek olarak tanımladık ve bunun için mücadele verdik.
Bu doğrultuda, ülkemizin stratejik hedefi olan AB’ye tam üyelik için devrim niteliğinde reformlar yaptık. Önümüze çıkartılan tüm engellere rağmen, üyelik için gerekli “Kopenhag Kriterleri”ni, gerekirse “Ankara Kriterleri” olarak tanımlar ve yolumuza öyle devam ederiz dedik. Çünkü biz AB üyeliğini kendi başına bir amaç değil, halkımızın hak ettiği evrensel değerleri elde etmek için bir araç olarak görüyoruz.
Bugün de 2023 vizyonumuzda, Avrupa Birliği’ne üyelik stratejik hedefimizdir. Bu konuda, önümüze çıkartılan tüm engellere rağmen üzerimize düşenleri yapmaya devam ediyoruz.
Aynı zamanda, ABD’yle ilişkiler ve NATO üyeliğimiz gibi, geleneksel ittifak ilişkilerimizi güçlendirmenin gerçek yolunun, Türkiye’nin eşit ortak olmasından, eşit ortak görülmesinden geçtiğinin bilinciyle hareket ettik. Diğer ülkelerle olduğu gibi ABD ile ilişkilerimiz bundan sonra da karşılıklı çıkar ve ortaklık perspektifine dayalı olarak güçlenerek devam edecektir.
Nitekim, bugün Türkiye, kendisine gündem dayatılan değil, gündemi birlikte belirlemek için ortaklığı aranan bir ülkedir.
Küresel Etkinlik
AK Parti iktidarında dış politikada bir diğer önemli hedefimiz, Türkiye’nin uluslararası sistem ve düzendeki rolünü geliştirmek; itibarını, görünürlüğünü ve etkinliğini artırmak oldu.
Demokratik atılımlarımız ve yükselen ekonomik performansımızın desteğiyle uyguladığımız aktif dış politika sonucunda, bölgemizdeki ve dünyadaki Türkiye imajı tamamen değişmiştir.
Bugün, Fas’tan Afganistan’a kadar geniş bir coğrafyada ilham kaynağı olarak görülen bir Türkiye var. Bugün, bölgesinde ve küresel sistemde barış ve istikrar üreten, yapıcı bir güç olarak fark oluşturan bir Türkiye var.
10 yıl önce uluslararası kuruluşlarda toplantıya katılıp katılmadığı bile belli olmayan Türkiye gitmiş, yerine dünyadaki tüm saygın kuruluşlarda etkin bir şekilde temsil edilen, katkı sunan, çözüm üreten bir Türkiye gelmiştir.
Bu dinamik bakış açısının bir sonucu olarak 2002 yılında toplam 163 olan dış temsilciliklerimizin sayısını, 2012’de 202’ye yükselttik. Bu sayıyı yakın zamanda 219’a çıkartacağız. Bugün Tanzanya’dan Ekvator’a; Myanmar’dan, Kolombiya’ya temsil edilmediğimiz, bayrağımızın dalgalanmadığı ülke neredeyse kalmadı. Kısa bir süre sonra dünyada en çok temsilciliği olan 5. ülke olacağız.
Dış politikamızın bir diğer önemli hedefi, komşu ülkelerle ilişkilerimiz ve Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Orta Asya’dan Ortadoğu’ya kadar geniş bir coğrafyada bölgesel rolümüzü güçlendirmek oluşturmuştur.
Bu doğrultuda, geleneksel kalıplara dayalı, tehdit algılamasına endeksli dış politika reflekslerini terk ederek, yeni paradigmalar inşa ettik. Bunun için, “komşularla sıfır sorun”, “herkes için güvenlik”, “ekonomik entegrasyon”, “çok kültürlülük ve barış içinde birlikte yaşamak” ilkelerini rehber edinen politikalar izledik. Bunların meyvelerini de kısa sürede aldık.
Bütün komşularımızla iyi dostluk ilişkileri kurmak, kronik ihtilafları çözüme kavuşturmak ve bölgemizde barış ve istikrar tesis etmek için birçok atılım yaptık. Bulgaristan, Yunanistan, Ukrayna, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan ve İran ile Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi mekanizması ihdas ettik, Gürcistan-Türkiye arasında pasaport yerine kimlikle geçiş uygulaması başlattık.
Başta komşularımız olmak üzere onlarca ülke ile vizeleri kaldırdık. 2012 itibariyle vizeleri karşılıklı olarak kaldırdığımız ülke sayısı 70’i aşmış bulunmaktadır. Bu bağlamda AB ile vizesiz seyahat uygulaması için yürüttüğümüz çalışmalar devam etmektedir.
Irak’tan Somali’ye, Filistin’den, Lübnan ve Kırgızistan’a kadar birçok ülkede kapsamlı iç siyasi diyaloğun kolaylaştırılmasına yönelik yoğun çabalar sarf ettik ve sarf etmeye de devam ediyoruz.
Türkiye’nin şefkat ve yardım eli bugün daha güçlü ve her yere uzanıyor. Somali’yi hatırlamak yeterlidir. Milletimiz yüreğini Somali halkına açtı, yardımlar toplandı. Ve bugün Somali’de başka bir dönem başladı.
İnsanlık vicdanının sukut ettiği alanlarda bizim sesimiz bugün daha gür çıkmaktadır. Myanmar’daki Arakan Müslümanlarına uzattığımız yardım eli ve buradaki insanlık trajedisini uluslararası gündeme taşıma yönündeki gayretlerimiz devam edecektir.
Dış siyasetimizdeki önemli bir alan da enerjidir. Enerji konusu dünyada bir gerilim hatta çatışma argümanı olarak kullanılırken, Türkiye enerjiyi bir barış unsuru olarak kullanmaktadır. Bu nedenle, enerji siyaset üzerine yük olmak yerine, siyasetin kanallarını açmaktadır. Biz enerjiyi komşu ve bölge ülkeleriyle bir ortak payda olarak değerlendiriyoruz. Komşularımızla olan siyasi ilişkiler ne olursa olsun enerji alanı temel ilişkiyi kurmakta önemlidir. Türkiye’deki siyasi ve ekonomik istikrar güçlendikçe enerjideki ağırlığımız da artmaktadır.
Yeni Bir Coğrafya Tasavvuru
Dış politikamızda stratejik derinliğimiz ve etkin rolümüz, sadece Orta Doğu bölgesiyle sınırlı değildir. Balkanlardan Kafkaslara, Afrika’dan Orta Asya’ya kadar çok geniş bir coğrafyada, tarihten gelen özel bağlarımızın olmadığı, geleceği birlikte inşa etmek için ortak olarak bakmadığımız hiçbir ülke bulunmamaktadır.
Arnavutluk’tan Bosna-Hersek’e, Makedonya’dan Sırbistan’a, Hırvatistan’dan Yunanistan’a kadar tüm bölge ülkelerinde Türkiye’yle işbirliği yönünde güçlü bir arzu ve irade bulunmaktadır.
Bunun arkasında, geliştirdiğimiz bu yeni anlayış temelinde tarihten gelen bağları günümüze olumlu bir şekilde taşıyabilme ve ülkelerimiz arasındaki karşılıklı anlayışı somut işbirliği ruhuna dönüştürebilme başarısı yatmaktadır.
Keza, Kafkaslar’da ve Orta Asya’da da dil, din ve etnik açıdan sahip olduğumuz özel bağları bugün olgun ve karşılıklı yarar temelinde gelecek vaad eden bir işbirliği seviyesine taşıdık. Türk İşbirliği Konseyi’ni kurduk. Bundan sonra da bu bölgelerde aynı anlayış ve kararlılıkla yapıcı ve etkin bir aktör olmaya devam edeceğiz.
Başta Orta Asya olmak üzere Türk Cumhuriyetleriyle en üst düzeyde ilişki kurduk. Çok önemli bir atılımı Afrika’da gerçekleştirdik. Bundan on küsur yıl önce bir açılım politikası olarak başlattığımız Afrika politikamız bugün dış politikamızın stratejik boyutlarından birine dönüştü.
Küresel Barış
2004 yılında İspanya ile birlikte başlattığımız Medeniyetler İttifakı girişimi bugün BM’den sonra en fazla üyeye sahip uluslararası forum olma niteliğindedir. Medeniyetler İttifakı Girişimi, farklı kültür ve medeniyetlerin barış ve huzur içinde yaşaması için küresel bir platform olarak her gün daha da güçlenmektedir. Türkiye’nin bu girişim bünyesindeki öncü rolü bundan sonra devam edecektir.
Geçmişte karikatür krizinde olduğu gibi şimdi de Peygamber Efendimizi hedef alan menfur film sonrasında, İslamofobi ile mücadele için bir uluslararası düzenleme ile dinler ve kültürler arasında karşılıklı diyalog ve hoşgörüye olan ihtiyaç bir kez daha ortaya çıkmıştır. İslamofobi, İslam ve Batı toplumları arasındaki ilişkileri zehirleyen, tehlikeli bir eğilimdir. Tıpkı anti-Semitizm gibi İslamofobi de bir ırkçılık türüdür ve bir insanlık suçudur. Bu noktada İslamofobinin bir nefret suçu olarak tanımlanması ve yasaklanması için kapsamlı bir çalışma başlattık. Bu çalışmalara hız vereceğiz.
Avrupa Birliği
Biz AB projesini bir başarı hikâyesi olarak takdirle karşılıyoruz. Büyük savaşlardan sonra, ancak büyük bir gelecek vizyonuyla AB gibi bir proje ortaya konabilirdi. Dünyanın başka bölgelerinde de barış, dayanışma ve ekonomik kalkınma modelleri konuşulduğunda AB vizyonunun akla gelmesi bile önemli ve büyük bir başarıdır.
Türkiye’nin AB ile olan 50 yıllık inişli-çıkışlı ilişkisini ilk defa AK Parti sistematik bir çerçeveye oturtmuş ve siyaset vizyonunun bir parçası kılmıştır. Günü kurtarmak için değil, Türkiye’nin ihtiyaçları ve AB vizyonunun gerekleri çerçevesinde somut ve net adımlar atılmıştır.
AB müktesebatı çerçevesinde yapılan yargı reformları, kanuni değişiklikler, yeni düzenlemeler Türk demokrasisine derinlik kazandırmış ve Türkiye’yi AB standartlarına yaklaştırmıştır.
AB’ye tam üyelik, AK Parti’nin stratejik hedefidir. Tam üyelik dışında başka bir alternatifi, formülü, öneriyi kabul etmemiz mümkün değildir. Ekim 2005’te ortaya koyduğumuz tam üyelik iradesi, AB kaynaklı gecikmelere ve engellere rağmen bugün de aynı şekilde devam etmektedir.
Bu süreçte AK Parti olarak gerçekçi ve cesur davrandık. AB’den de bugün bunu bekliyoruz. Kuruluş misyonuna ve vizyonuna uygun bir tutumla cesur ve vizyon sahibi bir siyasi akılla davranmasını bekliyoruz. Türkiye’nin AB üyeliğinin, Avrupa’da bir iç siyaset malzemesi yapılması AB ilkeleriyle çelişmektedir. Bu tutum bizim kamuoyumuzda bir güvensizlik hissi uyandırmaktadır. AB yöneticileri liderlik göstermeli, müzakerelere hız vermeli ve bu güvensizlik hissini bir an önce ortadan kaldırmalıdır.
Arap Devrimleri
Kardeş Arap halkları, cesur ve devrimci bir adım atarak baskıcı rejimlerden kurtuldular. Milli iradelerini ülkelerinde hâkim kıldılar. Böylece tarihin akışını değiştirdiler.
O meydanlar, o direnişler sadece halkın iradesini hâkim kılmakla kalmamış, Orta Doğu hakkında asırlardır geliştirilen büyük ve köklü önyargıları da tasfiye etmiştir. Çünkü zulüm ile âbâd olunmaz.
Bouazizi’nin bedeni, Tahrir’in dili, Libya’nın ateşi, yükselen özgürlük talebi adeta yüzyıllardır birikmiş bir dili, bir bakış açısını yok etmiştir. Gençler, sebatla değişimi dile getirenler tarihin akışını değiştirmiş, dünyanın önüne yeni bir yol haritası sunmuştur. Dünya, izzet ve vakarı, özgürlüğe olan inancı o meydanlarla bir kez daha hatırlamıştır.
AK Parti, Orta Doğu’nun modern tarihindeki bu büyük kırılma noktasında statükoya ve zulme karşı halkların yanında durmuş, halkların meşru taleplerini desteklemiştir.
AK Parti’nin üç ilkesi Arap devrimleri sürecinde Türkiye’nin pozisyonunu anlamak açısından son derece önemlidir:
§ Bölgemizde bir değişim ihtiyacı esastır. Halkına baskı ve zulüm yapan, seçkinci, dışlayıcı yönetim tarzları artık bu bölgede sürdürülemez.
§ Bu değişim süreci, mümkün olan en geniş kapsamlı haliyle, kansız ve çatışmasız bir şekilde sağlanmalıdır.
§ Hem geçiş süreci, hem de konsolidasyon mümkün olan en geniş kapsamlı haliyle, değişim iradesinin bütün renklerini taşımalıdır.
Birincisi değişim iradesi, ikincisi sivil irade, üçüncüsü çoğulcu siyasettir. Şüphesiz her bölgenin, her ülkenin ve değişim sürecinin kendine mahsus dinamikleri vardır.
AK Parti olarak bu süreçte dinamik bir politika takip ettik. İlkeler bazında hareket ettik ve dinamiklere göre önerilerimizi ve politikalarımızı güncelleyerek zenginleştirdik.
Biz, Mısır’da halkın iradesi için ne dediysek, Tunus için de aynısını dedik. Tunus ve Mısır için ne dediysek aynısını Libya için de dedik. Onlar için ne dediysek, bugün Suriye için de aynısını söylüyoruz. Zira adil, özgür ve müreffeh bir ülkede yaşamak Suriye halkının her bir ferdinin de hakkıdır.
AK Parti olarak, Suriye’deki olaylar başladığında rejime gerekli telkinlerde bulunduk. Reform ve uzlaşı yolunda adım atmaları için yoğun çaba gösterdik. Barışçıl bir geçiş sürecinin önünü açmak için görüşmeler yaptık, özel temsilciler gönderdik. Fakat Suriye rejimi halkın makul ve meşru taleplerini dinlemek ve somut, yapıcı adımlar atmak yerine kendi halkına karşı adeta bir katliama girişmiştir.
Her gün artan ölümler, saldırılar, kuşatmalar ve oyalama politikaları karşısında Türkiye net bir tavır almış ve kendi halkına silah çeken bir rejimin yanında yer almayacağını ortaya koymuştur. Suriye’den akın eden binlerce mülteciye kapılarımızı açtık. İnsani ve ahlaki bir sorumluluk olarak ülkemize gelen hiçbir Suriyeli’nin geri çevrilmeyeceğini bir ilke olarak kabul ettik ve bu ilkeyi de titiz bir şekilde uyguladık.
Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlığını ve toplumsal huzurunu, temel bir veri olarak kabul etmektedir. Bütün Ortadoğu’da olduğu gibi Suriye halkının da tüm renkleri, dini, mezhebi ve etnik grupları, Suriye milletinin bir parçasıdır ve hepsi bizim kardeşimizdir. Özgür, adil, demokratik ve müreffeh bir Suriye’nin inşa edilmesi için Türkiye samimi ve güvenilir bir dost ve komşu ülke olarak elinden gelen katkıyı sunmaya devam edecektir.
AK Parti’nin dış politika anlayışında ilkelerimizi her zaman olumlu siyaset üretme amacıyla inşa ettik. Kimseyle tarih dışı bir mesafemiz, önyargımız ve tavrımız olmamıştır. Tam tersine bu yaklaşımları eleştirdik ve karşı çıktık. Yakın coğrafyamızda ve bölgemizde istikrarsızlık üreten, gerginlik politikasından nemalanan, çatışmaları diyaloğa önceleyen hiçbir yaklaşımı tasvip etmiyoruz ve etmeyeceğiz.
Bölgede hiç bir ülkeyi ve yaklaşımı siyasetin dışına itmeye kimsenin hakkı yoktur. Çünkü biz sorunların çözümünü diplomaside, siyasi süreçlerde görüyoruz. İslam dünyasının farklılıklarını, bir çatışma aracı haline getirmeye çalışan tüm yaklaşımları reddediyoruz.
Biz son yıllarda bölgemizde yaşanan dönüşüm sürecini bir normalleşme olarak görüyoruz. Türkiye, kendi tarihiyle ve coğrafyasıyla barışıyor. Bu yüzden bölgesinin tarihiyle, insanıyla, kültürüyle olan ilişkisi de normalleşiyor.
Bu aynı zamanda Türkiye’nin merkezinde bulunduğu Afro-Avrasya coğrafyasının ve hassaten Orta Doğu bölgesinin temel siyasi ve sosyal dinamiklerinin normalleşmesi demektir.
Normalleşmeden ve adaletten bölgedeki herkes kazanacaktır. Bu noktada kimse hiçbir gelişmeyi korku ve paranoya içinde değerlendirmemelidir. AK Parti’nin Orta Doğu vizyonu, bazılarının dışlanıp bazılarının kazandığı garip bir dengeler düzeni değil, adalet sahibi, paylaşımcı ve demokratik bir bakış açısının siyasete ve diplomasiye hâkim kılınmasıdır.
AK Parti bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bütün bölge halklarını; din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmadan kucaklamaya, onları eşit birer muhatap, ortak ve dost olarak görmeye devam edecektir. “Çokluk içinde birlik” ilkesi, bizim bölge siyasetimizin de temel rükünlerinden biridir. Bu ilkeden hareketle Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinin yeniden bir barış, istikrar, zenginlik, yaratıcılık, yüksek kültür ve medeniyet havzası olması için kaynaklarımızı seferber etmeye devam edeceğiz.
Kıbrıs
Kıbrıs konusunda AK Parti’nin ve hükümetimizin bakışı ve politikası gayet açıktır. Adada eşit ve adil birliktelik için Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türkleri bu dönemde üzerlerine düşeni yapmışlardır. Birleşmiş Milletlerin barış planını onaylamışlardır. Ancak, başta BM ve AB olmak üzere, uluslararası camia bunun gereğini yapmamış, üzerine düşeni yerine getirmemiş, KKTC’ni yalnız bırakmıştır. Aksine, uzlaşmadan kaçan, BM’lerin planını reddeden Rum tarafı ödüllendirilmiştir. Türkiye olarak elbette bunların farkındayız.
Bizim adalete ve hakkaniyete uygun çözümden yana tavrımızda bir değişiklik söz konusu değildir. Çözüm müzakereleri sürdürülürse şartlarımız bellidir. KKTC ve Kıbrıs Türkleri görüşmelere açıktır.
Ancak, şu husus iyi bilinmelidir ki; KKTC ve Kıbrıs Türkleri her ne olursa olsun yalnız değildir. Türkiye daima onların yanında olacaktır.
Şu anda KKTC bağımsız bir devlet olarak güçlü bir demokratik yapı oluşturma çabası içindedir. Ekonomisi ve toplumsal yapısı güçlenmektedir. Yüksek öğrenim sektöründe bir marka olma yolunda ilerlemektedir. Ekonomisinde devletçi yapı yerini özel sektöre bırakmaktadır. Geçen iki yıl içinde bu yönde önemli reformlar yapmışlardır. Turizm sektöründe büyük atılımlar gerçekleştirilmiştir. Bu siyasi ve ekonomik reformlarla Kuzey Kıbrıs’ta toplumsal yapı güçlenmektedir. Türkiye olarak bu ekonomik ve yapısal değişimlere katkı veriyoruz.
KKTC’ne mali desteğimiz sürmektedir. Son üç yılda yapılan ekonomik programla, mali desteğin daha fazla yatırımlara ve kalkınmaya harcanması sağlanmıştır. Şu anda yeni üç yıllık ekonomik program yapılmaktadır. Bugün, Kuzey Kıbrıs’ta duble yollar ve diğer yatırımlar artmıştır.
Türkiye’den Ada’ya denizin altından su taşıma çalışması devam etmektedir. İki tarafta iki baraj ve deniz altında boru döşeme çalışmaları tamamlanmak üzeredir. 2014 yılı Mart ayında tamamlanacak ve su akmaya başlanacaktır. Ayrıca, bu projeye Türkiye’den Ada’ya elektrik enerjisi nakli de eklenecektir. Böylece, Kuzey Kıbrıs çok daha avantajlı duruma gelecektir.
Ada’da ve çevresinde hem Türkiye’nin hem Kuzey Kıbrıs’ın deniz sahası hassasiyetleri etkili şekilde gözetilmektedir. Ada’da ve çevresinde petrol ve doğalgaz çalışmalarımız sürmektedir.
Bütün bu çalışmalarla varılmak istenen sonuç şudur: Kuzey Kıbrıs her halükârda güçlü olacak, kendine yetecek ve Kıbrıs Türkleri rahat ve huzurlu hayatlarını sürdüreceklerdir.
Savunma
Bölgemizde ve dünyada lider ülke olma vizyonumuz, savunmamızın da etkili, caydırıcı ve modern olmasını gerektirmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin imkân ve kabiliyetlerinin artırılması için savunma sanayiimizin gelişmesi elzemdir.
Savunma sanayii, iktidarımız döneminde büyük bir aşama kaydetti. Askerimizin kullanacağı piyade tüfeğini bile üretemeyen Türkiye’den, milli tankını üretmeye başlayacak bir Türkiye’ye geldik.
Ülkemizde ilk defa “Altay” adını verdiğimiz modern bir tankın milli olarak üretimi için bütün altyapıyı hazır hale getirdik. “Anka” isimli 10 bin metre irtifada uçabilen ve 24 saat havada kalabilen insansız hava aracının deneme uçuşlarını başlattık.
İktidarımız döneminde silah, araç-gereç ve mühimmat alımlarımızda yerli üretim ve teknolojimizin payını yaklaşık yüzde 50'ye çıkardık. Artık silah ihraç ediyoruz.
2023 vizyonu çerçevesinde bütün askeri savunma ihtiyaçlarını tasarlayan ve üreten bir Türkiye hedefliyoruz.